Tarihte Filistin-İsrail sorunu! Kudüs'te yaşanan süreç aslında nasıl başladı?

Üç dinin kutsal mekanı olan kudüs'te kan ve gözyaşı hiç dinmedi.

Üç dinin kutsal mekanı olan kudüs'te kan ve gözyaşı hiç dinmedi. 100 yıldan uzun bir süredir devam eden çatışmalarda yüzbinlerce kişi hayatını kaybetti. İsrail - Filistin çatışmalarında milyonlarca Filistinli evlerini terketmek zorunda kaldı.

1800'lü yılların başında Osmanlı egemenliğinde olan Filistin topraklarında nüfusun büyük bir bölümü Araplardan oluşuyordu. Müslümanların ilk kıblesi olan Kudüs'te Hristiyan ve Yahudiler dinlerini özgürce yaşıyor, toplumlar arasında bir sorun bulunmuyordu.

İsrail devletini kurma girişimlerinin ilk adımı 1879'da İsviçre'nin Basel kentinde Birinci Siyonizm Kongresi'nde atıldı. Gazeteci Teodor Herlz, Yahudi devleti kurma düşüncesini dünyaya ilan etti.

Filistin'e ilk göçler başladı. 1897'de bölgeye gelmeye başlayan göçmenlerin sayısı 1903'te 25 bine, 1914'de 40 bine ulaştı.

Bölgedeki dengeleri Birinci Dünya Savaşı değiştirdi. Osmanlı'nın 1918'de çekilmesiyle bölge İngiliz kontrolüne girdi. İngiltere Dışişleri Bakanı Arthur Balfour, Filistin'de bir İsrail devleti kurulması için söz vermişti. Siyonist örgütler, dünyanın her yerine dağılmış Yahudileri Filistin'e göç etmeleri için teşvik etmeye başladı. Yıl 1922'ye geldiğinde Yahudilerin Filistin'deki nüfus oranı yüzde 11'e kadar çıkmış, sonraki 15 yılda 300 bin Yahudi daha bölgeye yerleşmişti.

Siyonistlerle Araplar arasındaki ilk çatışma 1929'da yaşandı. 133 Yahudinin öldüğü olaylarda, 110 Filistinli de hayatını kaybetti. İki toplum arasında sonu gelmeyen düşmanlığın ilk tohumları böylece atılmış oldu. 1936'da Araplar geniş çaplı grevler yaptı. Siyonist örgütler silahlanarak Filistin ve İngiliz hedeflerine saldırılara başladı. Bunun üzerine İngiltere bölgenin Yahudi ve Araplar arasında bölünmesini önerdi. Toprakların üçte biri Yahudilere, üçte ikisi araplara kalacaktı. Ancak Araplar bu planı şiddetle reddetti.

Bölgeyi sarsan ikinci önemli olaysa, Avrupa'daki Nazi zulmünden kaçan yüzbinlerce Yahudi'nin İsrail'e göç etmesi oldu. 1947'de Yahudiler artık nüfusun üçte birini oluşturuyordu ve Filistin'den daha fazla toprak talep etmeye başlamışlardı. Birleşmiş Milletler'in kurduğu özel bir komite, toprakların tekrar Arap ve Yahudiler arasında bölünmesini önerdi. Bu kez 1947 yılındaki plana göre toprakların yüzde 56'sı Yahudi devletine, yüzde 43'ü de Arap devletine verilecekti. Yahudiler bu teklifi kabul etti. Ancak Filistinli temsilciler toprakların bölünme önerisini bir kez daha reddetti.

Bu sırada o güne kadar Filistin topraklarını kontrolü altında tutan İngiltere, bölgeyi terketme niyetini ilan etmişti. Bu açıklama, silahlı Yahudilerin Filistinlilere ait köy ve kasabaları kanlı baskınlar yapmasını tetikledi. Bölgede açık katliamlar yapılırken, birbirleriyle rekabet halinde olan Arap ülkeleri olayları sadece seyretmeyle yetindi. Amerika Birleşik Devletleri de Yahudilere açık bir şekilde destek vermeye başlamıştı.

Filistin topraklarına iyice yerleşen Yahudi göçmenler, 14 Mayıs 1948'de Tel Aviv'de İsrail devletini ilan etti. Karar, son İngiltere birliklerinin bölgeyi terk ettiği ertesi gün yürürlüğe girdi. Filistinliler, o tarihten sonra 15 Mayıs'ı "El Nakba" yani "Felaket Günü" olarak anmaya başladı.

Filistinlilerin ilk organize direnişi 1964'de Kudüs'te kurulan Filistin Kurtuluş Örgütü'yle oldu. Yaser Arafat liderliğindeki Filistin Kurtuluş Örgütü ve El Fetih Hareketi, Ürdün'de İsrail birliklerine ağır kayıplar verdirdi. 1967'deyse 6 gün savaşları çıktı. Mısır, Ürdün ve Suriye İsrail'e savaş açtı. Irak, Suudi Arabistan, Sudan, Tunus, Fas ve Cezayir asker ve silah yardımında bulundu. Ancak İsrail, Mısır'ın güçlü hava kuvvetlerini savaşın ilk günü safdışı bıraktı.

6'ıncı günün sonunda Arap ülkeleri pes etmek zorunda kaldı. Ortadoğu anlaşmazlığının çehresi değişti. İsrail, Mısır'dan Gazze ve Sina Yarımadası'nı, Suriye'den de Golan Tepeleri'ni aldı. Ürdün güçlerini de Batı Şeria ile Doğu Kudüs'ten çıkardı.

Zafer, İsrail ve destekçilerine güven kazandırmıştı. Birleşmiş Milletler, 242 sayılı kararıyla İsrail'i savaşla kazandığı topraklardan çıkmaya çağırdı. Ancak bu karar hiç uygulanmadı.

Mısır ve Suriye, kaybettikleri toprakları geri kazanmak için 1973'de bir deneme daha yaptı. Yom Kippur Bayramı sırasında iki ülke taarruza geçti.

Tarihler 1974'ü gösterdiğinde Filistin Kurtuluş Örgütü lideri Yaser Arafat'ın Birleşmiş Milletler'de barışçı çözümü savunan bir konuşması heyecana neden oldu. O konuşmadan sonra, Filistinlilerin meşru hakları, batı ülkelerinde daha çok gündeme gelmeye başladı. Ancak ABD'nin desteğini alan İsrail'i durdurmak kolay olmayacaktı.

Filistinliler, 1987'de intifada adı verilen kitlesel eylemlere başladı. Uluslararası toplumun ilgisini çeken protesto şekliyse, ağır silahlarla donanmış İsrail askerlerine taş atan Filistinlilerdi. Fakat bu protestolar, İsrail güçlerinin daha fazla şiddet uygulamasına neden oldu.

Takvim yaprakları 1993'ü gösterdiğinde ilk defa İsrail kamuoyunda Filistinlilerle barış yapılması konuşulmaya başlandı. Yönetimde Yitzak Rabin vardı ve iki toplumun barışması konusunda inisiyatif almaya hazırdı. İki taraf Oslo'da gizli görüşmeler yapmaya başladı. Filistinliler İsrail'i topraklarından geri çekilmesi karşılığında tanımayı kabul etti. O görüşmelerden sonra kamuoyunun önüne çıkan Başbakan Yitzak Rabin ve Yaser Arafat, ABD'nin gözetiminde ilk anlaşma metnine imza attı. Yaser arafatAanlaşmayı imzaladıktan sonra Filistin'e döndüğünde, coşkulu bir kalabalık tarafından karşılandı. Arafat artık Filistin idaresinin başkanıydı.

Ancak bölgede tansiyon hiç düşmedi. Anlaşmadan hoşnut olmayanlar sadece Filistinliler değildi. Aşırı Yahudiler de Rabin'e öfke duyuyordu. Çok geçmeden Başbakan Rabin, 1995 yılında aşırı dinci Yahudilerin suikastiyle öldürüldü. İsrail'in yeni lideri Şimon Peres olmuştu.

Öte yandan İsrail'de aşırı sağ da yükselişe geçmişti. Yeni Başbakan Peres, aşırı sağcı Netanyahu'ya sandıkta yenildi. Netanyahu'nun ilk icraatıysa, yeni yerleşim yerleri için inşaatlara başlamak ve Mescid-i Aksa camiinin altında arkeolojik kazı yapılmasına izin vermek oldu. Ondan sonra gelen yönetimler de Kudüs'ün statüsü ve mültecilerin durumu konusunda Filistin tarafıyla uzlaşı sağlamaya yanaşmadı.

Tarihler 2002'yi gösterdiğinde ikinci intifada başladı. İsrail bunun karşılığında Batı Şeria'yı işgal etti. Filistin kentleri kuşatıldı, ev baskınları yapıldı. Uluslararası Af Örgütü, İsrail ordusunun Cenin ve Nablus kentlerinde düzenlediği katliamlarla binlerce kişiyi öldürdüğünü ve savaş suçu işlediğini ilan etti.

Kasım 2004'te Yaser Arafat hayatını kaybetti. Bu sırada İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki ablukası sürüyordu. Her geçen gün şiddetlenen abluka, 2008'de işgale dönüştü. Dökme kurşun operasyonunda 1400'den fazla filistinli hayatını kaybetti. Bölgede açlık arttı, sağlık sistemi felç oldu. Gıda ve enerjiye ulaşımda büyük sorun yaşanıyordu.

Öte yandan İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik şiddet eylemleri sürüyordu. Bölgeden topraklarına füze atıldığını iddia eden İsrail 2014'te 51 gün sürecek kara harekatı başlattı. Saldırılarda 530'u çocuk 302'si kadın 2 bin 100'den fazla Filistinli hayatını kaybetti. 10 binden fazla Filistinli de yaralandı.

Bölgede barış görüşmelerine vurulan en büyük darbelerden biriyse, 2018'de ABD yönetiminden geldi. Dönemin ABD Başkanı Donald Trump, tek taraflı olarak Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanıdı. Ve Amerika Birleşik Devletleri, iki toplum arasında ihtilafa neden olan Kudüs'ün statüsü konusunda dengeleri altüst eden bir adım atarak, Tel Aviv'de bulunan ABD büyükelçiliğini Kudüs'e taşımaya karar verdi. Açılış öncesi İsrail güvenlik güçleri, protestoculara ateş açtı. Onlarca Filistinli hayatını kaybetti.

Yüz yılı aşkın süredir devam eden İsrail-Filistin sorunu, çözümsüz bir şekilde devam ediyor. Üç dinin kutsal mekanı Kudüs ise en kırılgan noktalardan biri. İsrail'in Mescid-i Aksa'da ibadet yapmak isteyen Müslümanlara uyguladığı şiddet artarak devam ediyor.

Bölgede barışın ne zaman geleceği ise geçen yüz yıla rağmen belirsizliğini koruyor.